DİĞER
“Proust çok zeki, müthiş engin, gayet keyifli bir yazar. Anlatısının pek eğlendirici olmasına karşın, ne hikmetse hakkında yazılanların çoğu fena halde sıkıcı. Prendergast’ın kitabı ise insanın içini açıyor. Şevkle ve zevkle yazılmış. Lezzetli ve merak tahrik edici bir kitap...”
"Proust’la ilk defa bir iç ses herhangi bir edebi eseri radikal bir mutlaklıkla sarıp sarmalıyor. Anlatıcının iç sesinin bu derece yoğunlaştığını 19. yüzyılda Baudelaire ve Rimbaud gibi şairlerin bazı dizelerinde görebiliyoruz ancak. Proust’ta iç ses öylesine baskın ki, anlatıcının yaşını bile asla kesin olarak öğrenemiyoruz."
"Saklı bir bahçe gibi bu roman dizisi, bir kez dalabilirseniz içine her duyuya hitap edebilecek güzelliklerle dolu: görsel ve işitsel olmakla kalmayıp damağa, buruna ve tabii tensel olana da hitap eden anlatılar bunlar. Aslında bir anlamda son derece eğlendirici olması da cabası."
“Eserdeki fasit daire ve ironinin ilhamı biraz da diğer bir dev eserden, nasıl yazar olunur teması etrafında özellikle son ciltte defalarca zikredilen Binbir Gece Masalları’ndan gelmez mi? Anlatı biter, ertesi gün yeniden doğar, biter, gene doğar…”
"Proust’u Dickens ya da Balzac gibi ‘seyreyle dünyayı’ yazarlarının bir tür mirasçısı yapan, ama barındırdığı onlarınkine oranla daha gizli mizah esasen tenakuzdan ürer ve onun sayfalarına tiryakilerinin tadına vardığı çeşniyi katar."
“Kapağını kapatamadığınız kitaplar hâlâ yanıtlanmamış sorularla sürdürür zihninizdeki yaşamını. Eminim ki, hakkında yazmış yazarların çoğu Proust hakkında bir iki cümleyi eksik bıraktığını, bir iki noktada aslında tam da kesinliği belirleyemediğini düşünmeye devam etmişlerdir. Beckett’ın yıllarca kitabının ikinci baskısına da Fransızcaya çevrilmesine de izin vermeyişini nasıl açıklayabiliriz ki başka?”
Bilge Karasu’nun bugüne değin hiç yayımlanmamış bir çevirisine yer veriyoruz. Karasu’nun Metin Okuma Yazma ders notları arasında bulunan ve el yazısından bire bir dizilen çeviri metni, Gilles Deleuze'ün Marcel Proust üzerine 1964'te yazdığı kitabın ilk bölümüne ait...
Proust’un Cumhuriyetin ilk döneminde gazetelerde alımlanışına dair örnekler: “Onun eserlerini okumak için insanın evvelâ sabırlı, sonra da mütehayyir olması lâzımdır. Daha ileri giderek –fazla da ileri gitmiş olmamakla beraber– diyebilirim ki, Marcel Proust’un eserlerini okuyup tadabilecek bir kari olmak, orta bir muharrir olmaktan daha güçtür.”
"Vermeer’in Delft Manzarası, Proust’a göre dünyanın en güzel resmidir. Hayranlık duyduğu ressam hakkında romanında sadece Swann’a Vermeer incelemesi yazdırmakla yetinmez. Ressamı ebedi kılarak, Bergotte’yi bu resmin önünde öldürmeyi seçer. Proust’la birlikte Vermeer’in şaheserine bakanlar önce bu güzelliğin içinde kaybolur, sonra o sarı duvara tutunurlar."
"Bir oturuşta okunabilecek kısalıkta bir metin bu. Kayıp Zamanın İzinde’nin Albertine’inden, Marcel ile Albertine’in arasındaki ilişkiden, bu ilişki ile Proust’un hayatı arasındaki paralelliklerden bahsediyor..."
"Bugün 21. yüzyılın mottosu olan, 'ânı yaşamak' deyimi bir yanılsamadan başka bir şey değildir. İnsan ânı yaşamaz, sadece hatırlayabilir. Hatırlayarak yaşayabilir."
“Tomris Uyar’ı ona şiir ithaf eden şairlerden dolayı sevmek, Leyla Erbil’e Ahmed Arif’in aşkı ve mektuplarından dolayı hayranlık duymak, defalarca tekzip edilmesine karşın Hasan Ali Toptaş’ı 'Çocuk TV izliyordu, haczetmemek için istifa etti' efsanesinden dolayı saymak, Nilgün Marmara’yı severken intiharı ve Sylvia Plath’la 'ruh ortaklığı'nı gündemde tutmak…”
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.
↑ Yukarı çık